Hz. Ali’nin 598’in 21 Mart’ında Nevrûz günü doğmuş olması ya da doğumunun bu güne rastlamış olması, son derece büyük bir anlam taşır. Hz. Ali gibi sayısız üstün meziyetlere sahip olan bir önderin, Nevrûz gibi her bakımdan oldukça anlamlı bir günde doğmuş olması, hem Nevrûz’un değerini yücelterek onun daha geniş bir kesimce benimsenmesini sağlamış, hem onun kişiliğinin anlamını ve gizini daha da derinleştirmiştir.
Ali ve evlatlarının, Emeviler’in, zamanın Arap töre ve geleneklerini İslam’a egemen kılma gayretlerine, müslümanları Arap ve Mevali biçiminde bölme çabalarına, çeşitli haksız uygulamalarına cesurca karşı çıkmaları, Arap olmayan halklar arasında saygınlığının artmasına neden oldu. İran, Uzak-Doğu, Mezopotamya, Küçük-Asya vb. memleketlerin Arap-olmayan halkları tarafından sempatiyle karşılandı. Nitekim Ehl-i Beyt, Araplar içinde barınma olanağı bulamadığı için, kurtuluşu ancak adı geçen halklar arasında buldu. Bunlar ağırlıkla Ali ve Ehl-i Beyt’in temsil ettiği tarafı benimseyip Şia-i Ali saflarına katıldılar.
Bu olgu Aleviliğe, Ali taraftarlığı’na duyulan ilginin genişlemesiyle kalmadı; onun içerikçe renklenip güçlenmesine de yol açtı. Sadece Kuran’a ve onun buyruklarına dayanarak, toplumsal yaşamı tüm yönleriyle ayakta tutup yönlendirmek güçtü. Toplumun sahib olduğu eski töre ve geleneklerden de yararlanılmalıydı. Emeviler, sözkonusu alandaki ihtiyacı, Arap töresini egemen kılarak gidermeyi yeğlemişti. Bununsa diğer halklarca, özellikle de Arap-soylu olmayan ve de Mevali diye adlandırılıp horlananlarca kabul edilmesi pek mümkün değildi. Ali ve Ehlibeyt’in, biçime takılıp kalmak yerine, işin özüne, hakikate ve insani olana değer vermeleri, Mevali halkları her bakımdan rahatlatıyordu. İyi ve güzel olan, akla ve mantığa uyan, insanın yararına olan her ne varsa, tümüne kapılar açık tutuldu.
Mevali halkların Şia-i Ali saflarına gelişleriyle, eski inanç ve kültürlerin insancıl gelenek ve görenekleri, düşünsel ve felsefi yaklaşımları bir kısmıda beraberlerinde geldi. Böylece Şia-i Ali hattı, değişik inanç ve kültür sistemleri arasında gerçekleşen büyük bir kaynaşmaya sahne oldu. Yeni ve ileri bir anlayışın, hoşgörünün, barış, sevgi ve dostluğun yolu daha da genişleyip güzelleşti. Geniş bir alanda, değişik inanç ve kültür sistemlerinin etkileşimi temelinde, eşine rastlanması güç, büyük ve yeni bir sentez gerçekleşti. İş bu kadarla da kalmadı, Alevilik de Aleviler de başlangıçta ve İslam dini kapsamında ortaya çıkan durumdan çok daha ileri, karmaşık ve farklı bir anlayış düzeyine ulaştılar. Ali adıyla başlayan bu inanç ve kültür sistemi, olduğu yerde kalmadığı gibi, onu tarihin akışına uyarlayarak, gelişip ilerlemenin yolunu açtı. İnanç sistemi ile sosyal ve siyasal mücadelesini birleştirerek, değişime ve gelişmeye açık bir yapılanmayı gerçekleştirdi. Engin hoşgörü ve evrensel değerler, işte bu zemin üzerinde ve belirtilen tarihsel koşullar ortamında oluştu denilebilir. Nevrûz ve onun gibi daha pek çok değer, Alevilik’te yer buldu, onu renklendirip zenginleştirdiler.