Mustafa Düzgün
Yol ve erkân kavramları Alevilik’te sık sık kullanılır. Burada yol, Arapça’dan gelen tarik ve tarikat’la eşanlamlı değil. Bu anlamda Alevilik ne bir tarikat ne de herhangi bir mezhep anlamına gelir. Yedi Ulu’dan biri olan Nesimi, inancını tanımlarken şöyle söyler:
Sorma behey softa mezhebimizi
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır
Çağırma meclis-i riyaya bizi
Biz şerbet içmeyiz dolumuz vardır
Yol, burada bir inanç sistemi olarak Aleviliği ifade eder. Bununla birlikte yol, yani Alevilik, sıradan bir niteleme, “Alevi’yim” deyip geçilecek bir söz de değil. Onun da uyulması, eksiksizce yerine getirilmesi gereken kural ve töreleri var. Örneğin Nesimi aynı şiirinin devamında, söz konusu yol’un bazı özelliklerini de sıralar:
Biz müfti bilmeyiz fetva bilmeyiz
Kıyl ü kal bilmeyiz ifta bilmeyiz
Hakikat bahsinde hata bilmeyiz
Şah-ı Merdan gibi Ulumuz vardır
Bizlerden bekleme züht ü ibadet
Tutmuşuz evvelden rah-ı selamet
Tevella olmaktır bize alamet
Sanma ki sağımız solumuz vardır
Ey zahid surete tapma hakkı bul
Şah-ı Velayet’e olmuşuz hep kul
Hakikat şehrinden geçer bize yol
Başka şey bilmeyiz Ali’miz vardır
Nesimi esrarı faşetme sakın
Ne bilsin ham ervah likasın Hakk’ın
Hakk’ı bilmeyene Hak olmaz yakın
Bizim Hak katında elimiz vardır
Şiir’in dizeleri arasında geçmesine rağmen Nesimi; oturduğu yerden çıkardığı fetvalarla başkalarını, en çok da Alevileri karalayan, kötü ve düşman gösteren Müftü vb. Şeriat görevlilerinin verdikleri fetvalarda yaptıkları dedi kodu ve iftiraları yadırgadığını, reddetiğini, Aleviler’inse böyle şeyler yapmadıklarını vurgular. Alevilerin “hakikat bahsinde” hata yapmadıklarını, yapanları da hoş görmediklerini belirtir. Bir bakıma bunun hakikat’ı, sır ve hikmetlerini en iyi bilen İmam Ali’yi, Şah-ı Merdan’ı önder ve rehber kabul etmiş olmalarından ileri geldiğini dile getirir.
Bu yol’un adı nedir, kimler tarafından oluşturulmuştur? Bu, “Hak-Muhammed-Ali Yolu” olarak adlandırılıp tanımlanır. Üçlemede yer alan her üç isim bir ve aynı anlamda algılanır.
“Hak-Muhammed-Ali Yolu” bir din mi, bir mezhep mi, bir tarikat mıdır?
Gerek Dede ve Babalar, gerekse şair ve düşünürlerimiz olsun zaman zaman farklı nitelemeler yapmış, değişik gibi görünen adlandırmalar ileri sürmüşler. Ancak durum; tarihsel ve inançsal gelişimin ışığında dikkatle incelendiğinde, birbirlerinden farklı şeylen söylemedikleri, aynı kişilerin bazen birini bazen ötekini kullanmaktan sakınma gereği duymadıkları açıkça görülür. İlk bakışta karmaşık gibi görünen bu durumun, esasta aynı yaklaşım ve düşünüş tarzının bir yansıması olduğu söylenebilir.
Sözün gidişine göre “Caferiyim Caferi” diye dörtlüklerini sonlayan şairlere de rastlanılır, “Yol Muhammed-Ali’nindir” diyenler de var. Yine; “Sorma behey softa mezhebimizi/Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır” diyen Nesimi gibileri de görülür.
Bununla birlikte İmam Cafer-i Sadık’ın hiçbir zaman mezhep kurmadığı, hatta ondan etkilenen öğrencileri İbni Hanbel ve Azam’ın da hocalarının yolundan giderek, mezhep kurmak istemedikleri, bunun İslam’a nifak sokmak anlamına geldiğini önesürdükleri, bu yüzden de dayak ve hapis cezalarına çarptırılmayı göze aldıkları söylenir.
Kısaca belirtmek gerekirse “Hak-Muhammed-Ali Yolu” belirlemesinden; bir yanıyla “Halis-muhlis İslam”biçiminde yapılan algılamayı, diğer yanıyla gelmiş geçmiş tüm diğer inançları kendi bünyesinde sentezleştiren, insanlığın en iyi ve en olumlu değerlerine sahip çıkan, bir büyük yaklaşımı, evrensel düşünüş tarzını anlamak gerekmektedir.
Erkân ise inanç ve ibadetin ortaya konulması ve gerçekleştirilmesi bakımından uyulması gereken “düzen ve kurallar”ı ifade eder. Her inanç ve ibadetin gereklerinin yerine getirilebilmesi, yapılacakların belirli bir öncelik ve sonralık sırasına konulmasını, nasıl yapılacağına ilişkin kuralların belirlenmesini ve ritüellerin buna göre ve de düzenli bir biçimde yürütülmesini zorunlu kılar. Dikkat edilirse bu işin pratikteki yansıması uygulama ile ilintilidir. Bu nedenle “Erkân”, bir inanç sisteminin bütününü değil, ibadet ve uygulama gibi belirli bir kesitini kapsar. “Erkâname” kavramı ise tüm bu kural ve düzenlemeleri içinde toplayan, bu anlamda yol gösteren bir düzenlemedir. Görüldüğü gibi dinlerin ve mezheplerin “Erkânname” leri yoktur, sadece tarikatların vardır. Nitekim Aleviliğin değil, Hacı Bektaş Veli’nin Hakka yürümesinden çok sonra ve Alevilik çerçevesi içinde kurulmuş olan Bektaşilik tarikatımızın “Erkânname”si vardır.