Dr. İSMAİL ENGİN
Berlin’de bulunan Alevi Belleği tarafından Irak Savaşı’yla ilgili 25.3.2003 tarihinde yapılan açıklama, dikkatleri değişik bir noktaya çekti. Alevi Belleği, Irak’ta bulunan ve kimi yörelerde Şabaklar (Şebekler), Kakailer (Kakeiler) olarak da adlandırılan Alevilerin, Aleviler ve Alevilik için kutsal kabul edilen mekânların korunmasını talep ediyor ve özetle şöyle diyordu:
„Savaşlar yıkımı, ölümleri, yaralanmaları ve dolayısıyla acıları beraberinde getirirken, aynı zamanda insanlığın malı olan kültürel mirası da yok ediyor. Alevi Belleği olarak, Irak Savaşı’na ilişkin endişe ve üzüntü verici haberleri peş peşe alırken, bizleri yakından ilgilendiren kültür miraslarının yanı sıra bu mirasın taşıyıcılarının da (ki Irak’ta kimi yörelerde Şabaklar ve Kakailer olarak da adlandırılmaktadırlar) Irak Savaşı’nda savaş alanı içerisinde yer almasını büyük bir endişeyle izlemekteyiz.
Konuyla ilgili uluslararası haber ajanslarının geçtiği son haberlerde, Irak’ta yaklaşık 1 – 1,5 milyon olduğu belirtilen Alevi nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Musul, Tilafar ve kısmen Kerkük’ün bazı yöreleriyle birlikte Necef ve Kerbela’nın şiddetli muharebelerin yaşandığı yerler olduğunu ve hava bombardımanına tabi tutulduğunu öğrenmekteyiz.
Alevi nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Musul, Tilafar ve kısmen Kerkük’ün bazı yöreleriyle, Necef ve Kerbela’nın bizler açısından ve temsil ettiğimiz inancı içeren kültür ve kültür taşıyıcıları açısından oldukça önem taşıdığına dikkat çekmek istiyoruz. Hz. Ali’nin türbesinin bulunduğu Necef-i Eşref’in ve Kerbela’da yer alan Hz. Hüseyin’in türbesinin tüm insanlığın kültür mirası içerisinde yer aldığını ifade ederek, bu yerleşim yerlerindeki tarihsel dokunun ve kutsal mekânların korunmasını talep ediyoruz.“ (bkz. www.alewiten.com/aciklamalar1.htm) Necef ve Kerbela kentindeki „kutsal mekânlar“la ilgili „Alevi kolektif belleğinin hassasiyetini“ içeren açıklamalar, Türkiye’de de değişik Alevi kurumları tarafından ardı ardına yayınlandı ve kamuoyunun gündemine getirildi. Bugün kültür mirasına sahip çıkmayanın, yarın sahip çıkabilecek neyi kalabilirdiki?
Bu konu, geçtiğimiz günlerde de üyesi olduğum ve Türkiye antropolojisiyle ilgilenen akademisyenlerin yer aldığı bir grupta enine boyuna tartışıldı. Yine 30.3.2003 pazar günü Türkiye’de yayın yapan NTV’deki „Kültür ve Kimlik“ adlı programında da savaşın yer aldığı bölgedeki tarihsel dokuya yönelik tahribatı arkeoloji, sosyoloji ve psikiyatri alanında Türkiye çapında tanınmış simalarla değişik perspektiflerden ele alındı.
Yapılan analizler Alevi kolektif belleğinde baş rol oynayan tarihsel doku ve kutsal mekânlara ilişkin değişik Alevi kurumlarınca yapılan açıklamalarla ilintilendirildiğinde, yukarıda değinilen hususların son derece isabetli olduğunu ortaya koydu.
Her ne kadar Koalisyon Güçleri tarafından başlatılan 2. Irak Savaşı’nın, planlanmasında 21 Mart’tan hemen öncesindeki Çarşamba günü, Çarşembe-i Sûri (Kızıl Çarşamba) olarak adlandırılır – Çarşembe-i Sûri’de, iyi ve kötü ben / biz ve sen / siz bağlamında sembolize edilir-, bir fonksiyon oynamış olsa da, yine savaşla ilgili açıklamalarda dikkatlerden kaçan bir husus 31.3.2003 günü Suriye Dışişleri Bakanı’nın yaptığı ABD’nin bölgenin [yani Irak vb. (Suriye, İran, Ürdün, Mısır…) ülkelerin] kültüründen ve tarihinden bihaber olduğunu vurgulayan açıklamasıyla gündeme geldi; ama tartışılmadı. Bu bağlamda:
Alevilerle ilgili açıklamalar doğrultusunda bu soruyu şöyle çevirebiliriz:
„Bizim“ açımızdan bu soruyu şöyle çevirebiliriz:
Bunun yanı sıra,
„Bizim“ toplumumuzun farklı kesimleri açısından bu soruyu şöyle formüle edebiliriz:
Diğer taraftan,
Psikolojiyle yakından ilgilenenler, kutsal olanın „seçilmiş travmalar“ veya „zamanaşımına uğramayan acılar“ ve bunun topluma yansımaları üzerinde az çok bilgi sahibidirler. Üzerimizdeki ölü toprağının atılıp konunun zaman yitirilmeden tartışılması Türkiye için olduğu kadar Aleviler için de çok önemlidir.