• Hacı Bektaş Törenleri ve Düşündürdükleri

    Mustafa Düzgün    

    Hacı Bektaş Veli’nin, yoğun olarak Türkiye ve Balkanlar’da yaşayan Alevi-Bektaşi topluluklarının piri ve serçeşmesi olduğunu hemen hemen bilmeyen yok. O’nun görüş ve düşüncelerine saygı ve sempati duyanların, değer verenlerinse çok daha geniş bir coğrafi alana yayıldıkları bir gerçek. O’nu seven, O’na bağlı olanlar arasında çeşitli din ve mezheplere mensup kimseler, hatta çok sayıda Sünni yurttaşlarımız da var. Özcesi Hacı Bektaş Veli, artık sadece Aleviler’in değil, insanlığa mal olmuş bir büyük ulu.

    Altı çizilerek belirtilmesi gereken bir diğer nokta da, Hünkãr Hacı Bektaş Veli’nin siyasal bir kişilik değil, bir inanç önderi olduğu gerçeğinin gözardı edilmemesi, onun yolundan yürüyenlerin inançlarına gölge düşürmekten şiddetle kaçınılması gerektiğidir. Ne yazık ki yapıla gelen anma törenlerinde bu hususlara gereken özen ve dikkatin gösterildiğini, iddia edecek tek bir Tanrı kuluna rastlamak olanaksız.

    16-18 Ağustos 2002 törenleri de belirtilen bu kaygı ve olumsuzlukların yaşandığı bir atmosfer içinde geçti. Yine siyasal şov ve gösterilere tanık olundu; havayi fişekler patlatıldı, bolca huzursuzluklar, başıbozukluklar yaşanmaya devam edildi. Doğrusu bizzat Pir’in mekãnında, pir’in öğütleri fütursuzca çiğnenip durdu…

    Belediye Başkanı Tören komitesinin başkanı ve başlıca sorumlusu. Tören hazırlıklarının, tören boyunca yapılacak işlerin planlanmasında tek söz sahibi. İlk ve son kararı verecek kişi. Bu nedenle, törenlerle ilgili ön çalışmaların düzenlenmesinden tutun en son dakikaya kadar olup biten herşeyden sorumlu tutulması gereken tek kişi de o.

    Kim olursa olsun Belediye Başkanı’nın herhangi bir siyasal partiye mensup olmasında yadırganacak bir şey yok. Yapılacak işin önemi, niteliği ve kapsamı içtenlikle ve doğru kavrandığı taktirde, herhangi bir siyasal partiye mensup olmasının ciddi bir engel oluşturacağı kanısını paylaşmıyoruz. Burası Hacıbektaş da olsa, Belediye Başkanı’nın siyasal kimlikten uzak biri olmasını istemek, gerçekçi ve olanaklı da değil. Bize kalırsa söz konusu kişinin “partizanlık” yapmaktan kaçınması, ilkeli bir tutum sergilemesi, Alevi kişi, kurum ve kuruluşları karşısında keyfi tercihlerden kaçınması ve en önemlisi de sözünün eri olması yeter de artar!
    Bir Belediye Başkanı, Hünkãr’ın mekãnını, ister iktidarda ister parlamento dışında bulunsun mensubu olduğu siyasal partinin propaganda ve şov alanına çeviriyor, diğerlerine söz hakkı tanımıyorsa ve farklı tutum sergileyen kişileri partisinin militanları marifetiyle susturulmasına seyirci kalıyorsa, bu partizanlık değil de nedir? Her yılın Ağustos’unda Hünkãr’ı ziyarete gelen, ister Belediye Başkanı’nın siyasi tercihini paylaşsın ister paylaşmasın O’nun toprağına yüz sürüp huzur bulmaya çalışan insanlarımızın tüm bu yapılanları kolayca sineye çekip oradan gönül rahatlığı içinde evlerine döndüklerini söylemek mümkün mü? Besbelli ki oraya gelen ziyaretçilerin ortak paydası, sayın Başkan’ın partisinin mitingine katılmak ve birilerini  alkışlamak değil. Tek muratları, yüce Pir’in makamını tavaf ederek inançsal bir görevi yerine getirmektir.

    Söz konusu törenlere katılan siyasal parti ya da partilerin, halkımıza ve onun inançlarına gereken saygıyı göstermekte kusur etmediklerini, beklenilen duyarlığı gösterdiklerini söylemek de güç. Örneğin otobüsleriyle meydana girerken, “Pir Sultan geliyor!” gibi sloganlar atmaları, yani liderlerini “Pir Sultan” olarak niteleyip adlandırmaları, saygılı bir davranış olabilir mi? Açıktır ki insanlarımız bu tür yakıştırmalardan rahatsızlık duymakta, açıkça olmasa bile içlerinde büyük bir sıkıntı duymakta, yüzlerini hüzün kaplamaktadır.

    Belediye Başkanı’nın, Alevi kuruluşlarını da bu törenlere katması, onların hizmet ve katkılarına açık bir tutum sergilemesi elbette son derece olumlu ve övgüye değer bir tutumdur. Ancak bunu yaparken, kendisine yakın olanları açıkça kayırması, diğerlerine kapıları kapaması doğru bir yaklaşım mıdır? Hatta bunun da ötesine geçerek, onlar arasındaki anlaşmazlıkları daha da derinleştiren bir takım şaibe ve tereddütlere bizzat meydan vermesi beklenebilir mi? Ne yazık ki bütün bu olumsuzluklar yaşandı ve herkes biraz daha karşı karşıya getirilerek bu yılki törenler sonlanmış oldu.

    Daha anlatılacak çok şey var! Sevgili dostuma dostça bir uyarıda bulunmaya çalıştım. Acı ama hakça bir serzenişte bulunduğumun bilincindeyim. Umudum ve beklentim hiç olmazsa önümüzdeki 2003 yılından itibaren artık bu tür uygulamalardan vazgeçilmesini sağlama çabalarına katkıda bulunmak, herkesin aklını başına devşirmesine yardımcı olmaktır.
    Bize ve ülkemize yakışan da budur.